24 Nisan 2011 Pazar

Uzun Boylu Adamın İnce Hayatı -TAYYİP-



Her ne kadar büyüyünce atlet değiştirir gibi “nerelisin” sorusuna verdiği cevabları değiştirecek olsa da; Kayserili bir aileden zuhur etmişti. Öyle boy ve kilo bakımından ilginç sayılacak ölçüler de taşımıyordu. Doğumu ne yılbaşına ne de 23 Nisan’a denk gelmişti. Anlaşılacağı üzere varlığının vuku bulmasında şahitlik eden zaman, mekan, aile sıradandı. Ama ama; bir özelliği vardı; ailesinin ilk evladı,dedesinin ilk torunu, halasının ve amcasının ilk yeğeniydi. Evrensel bir manaya bürünmese de varlığını dar kesimde özel bir anlam katmıştı şahsına. Bu yüzden şımartılıyordu, öpülüyordu, okşanıyordu, elden ele, dilden dile gezip duruyordu… çıplak pozları özenle yerleştiriliyordu albümlere… ve tüm bunların üstünde ilk olması hasebiyle ismi de ilk doğana yakışır bir şekilde yazmalıydı kimliğinde. Dedim ya ilkdi ve bu yüzden ilklerle dolu bir isim şarttı. Anne ; Edison diyecek oldu sustu, baba Demirel diyecekti oldu diyemedi, teyze Mustafa Kemal derken yutkunup kaldı, dayıyla amca kendilerinin dahi duyamayacağı bir sesle Fatih diye mırıldandı ve tam bu sırada reis-ül hane zat-ı muhterem dede bey kararı açıkladı; RECEP TAYYİP…90’lı bir çoçuğa 90’ların asi gencinin, aktif şahsının ismini koymaktan daha iyi bir seçim olabilir mi?

Çalışkandı Tayyip, kafası basıyordu derslere. Annesinin özel gayreti ve kıskançlık krizleri ile ders çalışmak yemek yemek gibi bir yaşama şartı olarak girmişti hayatına. Pekiyi ile başlayıp Takdir belgeleri ile sürdürdü başarısını. Dersaneye yazılıp özel derece sınıflarına oturdu. Denemelerde rakiplerini kendinden aşağı tutmak için gayret sarfetti… kafası bulanıklaştı bu yoğun maratondan ötürü. Olaylar karşısında ki; hal ve tavırları normalin dışına taşmaya başladı. Kalemi normal tutuş tarzından alakasız biçimlerde tutmayla başlayan abeslikleri hızla delice sitillere dönüştü. Ucu bitmesin diye hiç bastırmıyordu faber castelini, tasarruf için minnacık harfler çiziyor, azıcık boşluk bırakıyordu. Bu yüzden yazısı kendisi dışında okunması imkansız kriptolara dönüşüyordu. Soru çözerken sıra da titreşimli bir telefon gibi sağ sol manevralar yapıyor kafasını sağa sola kırıyordu. Tam bu sıralarda yaradılış gerçeği ergenlik çağı gelmiş ve içinde bulunduğu aptallaşma girdabının ivmesi katlanarak artmıştı. Ve bu ruh haliyle LGS(Liselere Giriş Sınavı) ‘ e girdi. Herkes derece bekliyordu; Tayyipdi o… fen liselerinden hangisi seçerdi kim bilir…

Olmadı ama. İstenilen ve hayal edilen lise değildi MEB’in sıkışık internet sitesinde yazan. Kazandığı lise Anadolu Lisesiydi.”A-na-do-lu”… çökmüştü, o uzun boyu kamburlaşmaya başladı. Neden olmadı, neden kazanamadı… destanlar söylenir oldu bu mevzuyla alakalı; “ilk soruyu yapamamış, canı sıkılmış”, “minübüs korna çalınca dikkati dağılmış”, “annesinin okuyup üflediği şeker midesini bozmuş”… Her neyse Tayyip Kral 755 puan alarak acizane bir Anadolu lisesine girdi. Ah Tayyibim “üzülme, başlar yüksekte!”…zavallı Tayyip 255 puanla birinciliği kaçırmıştı… “yazıklar olsun,tüü senin suratına” diyen anne sinirliydi, eski özel harekat baba gergin…” nasıl olur bu Tayyip, salak mısın sen!”

Geldi liseye Tayyip tüm olanlara rağmen. Yapacak bir şey yoktu; okuyacaktı, okumalıydı… girdi sıraya dinledi müdürün okulunu öve öve bitiremediği konuşmasını. Tam bu sırada çarptı zaten gözüme. Uzun mu uzun, ince mi ince, esnek mi esnek… sonra 4 sene beraber okuduk. Balık yağı hapını yutar, dardenel tonunun içindeki suyu dahi içer, ikilik ekmeğinin yarısı löp löp götürür fakat kilo mevzusunda 2 gram oynatamaz tartının ibresini. Bakışlarında bir bilgiçlik, duruşunda herhangi bir geometrik şekle benzetilmeyecek bir figür,yürüyüşünde hafif bir kamburluk vardı. En boş konuyu konuşurken dahi yüz ifadesinde bir ciddiyet imgesi belirir fakat ondan başka kimse bu ciddiyete yüz vermezdi. Tayyibim marka giyinirdi hep… en kıl olduğu şey de korsan takılmaktır ki bir keresinde aldğı adidas çantanın korsan olduğunu iddia edip bu iddiasını kanıtlayan arkadaşının yüzünden o çantayı yere vurup tekmelemeye başlamıştı. Zira o çantayı da çok sever; kirlenmesin yırtılmasın diye başka bir çanta içerisinde taşırdı…

Evet üste bahsettim; Tayyip sinirlidir. Zaten onun hayatının %69 u sinir ve hırsın birleşiminden meydana gelen olaylar neticesinde değişmişti; sınavda siniliydi kazanamadı, okulda sinirliyidi çevre edinemedi… Sinirine yenik düştüğü bir günde arkadaşının kafasına şutladığı basket topu onu katil, arkadaşını mevta edecekti az kalsın. Yine bir sınav da sorular karşısında çaresiz düştüğü zaman sandalyeye kafa atmış, duvarları tekmelemişti. Son senesinde aldığı disiplin cezasının rehaveti ile ifade kağıdına “ben İstiklal Marşından kaçmadım serviste oturuyordum siz marş okurken bende ayağa kalkarak servisden eşlik ettim” diye yazmış ve bunu bağıra bağıra müdür yardımcısına da söylemişti.

Masonları ve Amerikada ki neoconları çok önemsiyordu… Bir kuşa elektrik çarpsa bunun altında bir mason locası arar, kimse anlamasa da Amerika da ki neocon gerçeğini ispat ederdi. Google’den arama yapmayı bilmez ama google hakkında ki bir çok makaleyi anlatabilirdi. Lüzumsuz bilgiler ansiklopedisini bir bütün halinde yutmuş 4 sene kafamıza kusmuştu parça parça. Ama kabullenmiştik biz onu ara da kafa bulduğumuz olurdu da neyse…

Evet lise hayatımın bir karakteri idi Recep Tayyip… Sosyallikle Asosyalliği bir potada eritip yaşayan bir insandı. “iyi iş çıkardın Tayyip!”

Nerde mi şimdi; ÖLDÜ… Şaka şaka; yaşıyor ve ideallerine yakın bir yerde okuyor… her ne kadar hala o A-NA-DO-LU topraklarında olsa da bir hukuk fakültesinde eğitimine devam etmekte… anne ve babası mutlu mu diye soracaksanız; “Tayyip cumhurbaşkanı olmadan onlar gülmez”…




4 yorum:

g dedi ki...

tayyip'in istanbul sevigisinide ister bu izleyici:D

@bağdat
[16 Nisan, 22:04, iPhone aracılığıyla]

ZoPPa dedi ki...

apayrı iki güzelliği aynı potada eritmek çok zor

@arapçeşme
[nokia 3310 aracılığıyla(titreşimli)]

bigamon dedi ki...

kım yazdıysa bunu ellerıne saglık bundan daha ıyı anlatılamazdı tayyıp...

DOREMİ dedi ki...

Gülümseten güzel bir yazı...kurgusuna bayıldım..:))

serisi bile hoş olur..:))